4 Ağustos 2018 Cumartesi

GÖZÜM AYDI


En güzel sabrıydı ömrün. Semada saten laciverti yakuttan yıldızlar süsler sanırdım. Umuduyla yarınları çekip geçmişe kattığım çok hayalim vardı. Bilmiyor musun sen bana kendini vaat ettiğin her an ben cennetle müjdelenmiş bir günahkar kadar şaşkın ve hevesli, aslında her yalanına inanmaya yeminli bir çocuktum. Şimdi sırtımı dayadığım kendine hayrı olmayan ağaçtan bile bir kötülük bekler hale gelmişim. Sen benim için dağda çoban, denizde kaptan, gökyüzünde mehtaptın. Kaybettiğiyle kaybolduğu bir olur mu insanın hiç? Seni yitirdiğimi sandığım an aslında kendimden olmuştum. İçinde her şey bitiyor zamanla. İki duygu bâki kalıyor. Ya minnet, ya nefret. Sana nefret için çok taş takıldı ayağıma ama ben yolun sonunda olsan da olmasan da minnetle ölmek istedim. Henüz beşiğindeyken bu sevdanın büyüyüp "büyük" olacağımızı düşlemek hoşuma giderdi. Hakikatle, hayallerin bir adım öncesinde tanışıyorsun maalesef. Tam elini uzatıp açacakken cennet kapısını bir ceset kadar soğuk hakikat suretiyle karşılaşıyorsun. Yalanları dökülüp vaatleri uçuşuyor sevdiceğin. Tarih tekerrür etmiyor aslında, ben milyon kere de ölsem yaraları sardıktan sonra son kez güvenmeyi seviyorum. Sevda tam bir bağımlılık hali. Bu yüzdendir seneler var senden arınamıyorum. 

24 Ocak 2018 Çarşamba

İÇSEL PARADOKS


İklimi değişiyor gönül coğrafyasının. Yazgı deme buna, kadere sığınmayacak kadar büyüyeli oldu epey vakit. Olsa olsa hatadır bu, henüz suç işleyecek kadar da büyük sayılmam. "Genç"lik kılıfı olur çalınmış bazı minarelerin. Şimdiden söylüyorum fakat sana, gün geçtikte her şey daha zor olur; sevmek mesela. Yarınlar adına sağlam düğümler atmaya çalıştıkça nasır tutuyor avuç içlerim hasır ipler arasında. Dün var etmedim hiçbir şeyi ama yarın yok edebilme iktidarı sarsıyor sadakatimi. Görüyorsun bu gökyüzü çelikten bir miğfer gibi. Kaçsan kaçamıyor, uçsan göçemiyorsun. Haktan ziyade borca giriyor sanki saadet vaat eden her an yahut ben hayatımın matematiğini böyle yapıyorum. Kötü günlerin bir karşılığı olmaz çünkü hatalarının akıbetidir ama iyi günlerin de hep bir öç almaya gebe. Şükürsüzlük edemem birkaç vakittir taze yaram yok ama sanki hiç ummadığım anda, en sağlam dediğim yerden alınacak öcüm. 
Korkuyorum, en çok kendimden. Bu coğrafyayı evvelden beri tanırım, ahir zamandan korudum; ateşlerden yürüdüğüm anlarda bile bir köşesine isi sinmedi kirli dünyanızın. Şimdi düz yolda kaldırıp atasım, benzin döküp yakasım geliyor. Bundan sonra yazgının mevzu bahis olduğu yerler suça girecek biliyorum. Çünkü hiçbir hata böyle şuurlu yapılmaz. 





6 Ocak 2018 Cumartesi

MUT(SUZ)LU


Sonunun felakete varacağını bile bile zimmetime geçirdiğim onca güzel duygunun ardına takılıp, ne ara içime bu kuşku tohumlarını attım bilmiyorum. Gün doğduğunda gecenin çökeceğini bilmekten mi yoksa bahar gelse kışın soğukluğunu anmaktan mı yaşayamaz oldum şimdiki zamanı. Bugünüm mutlaka bir dün gölgesinde kalıyor da set çekiyorum mutlulukla arama. Yoksa şükür, dağlar kadar derdi bir tohum kadar kuşkuya küçülttüm de yine de altından kalkamıyorum bazı hatıraların. Yastığımın altında vesveseler yaşatıyorum. Her şeyin mükemmeliyeti de sükutu da rahatsız ediyor beni. Sevip sevmemek umrumda değil, bazen sadece geride bırakıp gitmek istiyorum. İnsanın kazık çaktığı yürekler olmadıkça korkunun da kuşkunun da yolu düşmez yoluma. Bir müddet hayatla arama duvarlar örüp içimi susturmak istiyor ama kalabalıktan arınamıyorum. Mutluyken bile mutlu olmayı başaramaz mı insan?  


Buraları bırakmak istemiyorum fakat kalacak bir sebep de bulamıyorum.