23 Mayıs 2017 Salı

GÖÇ


Ömründe bir gün bir acı, kağıt gibi kesip atacak geceyi en orta yerinden. Arştan üzerine belalar yağarken uykuya dalmadan evvel ölmüş olmayı isteyeceksin Müzeyyen. Kundakta bir bebek kadar titriyorsun üzerine kederlerin. Elem dediğimiz şey ilgiden beslenir öğrenmedin mi? Bak bunca zaman içinde yaşattıkların seni boğar, seni şu kentin meydanında dar ağacına asar hale geldi. Bir senin hayallerin infilak etmiyor geceleri, herkesin uykusu kendine mezar. Ya kendini çok değerli sanıyor, ya derdini gözünde büyütüyorsun. Orta yerinden kan kusan şu gece bile derdin derya deniz olduğu coğrafyadan kalkıp günün boynuna dolanıyorken senin dizlerinin yaralarına morfini yok bu dünyanın. Çocukluğunun üzerinden çok zaman geçti. Sen o defteri insanların içinde ağladığın an sana ağlama diyen bir ses duymadığında yahut "gidesim var" dediğinde ne çalacak bir kapı ne de kalmaya bir sebep göremediğinde kapattın. Seni tanırım. İçinde yüzyıllardır yanan Bizans ateşiyle dışında ezelden beri senin olan etten duvarın arasında sıkışıp kalmışlığın var. Müzeyyen ya ruhu salacaksın bedenden ya söndüreceksin o ateşi. Seni senden başkası, seni benden ötesi kurtaramaz bu kasvetten. Dik söküğünü karanlığın, öp gecenin yarasını son kez. Bu vasat dünyadan henüz kirletemediğimiz bir diyara göç ediyoruz. 


Damien Rice-Cheers Darlin

6 Mayıs 2017 Cumartesi

TESELLİ


Suların köpük köpük içine dolduğu o dehlizlerin birinde, çok da derine inmeden yakmışım gençliğimi. Beyaza beyaz, siyaha siyah dediğimiz zamanları çocukluğumuzda bırakmış, tüm gelecek sorumluluğunu yaşlılığımıza yaslamış gibiyiz. Hafızamda ekmek almaya giderken uydurduğum şarkıları yahut yalnızca benim bildiğim bir lügatta yazılmış günlüklerimi anımsayıp ağlanacak halime gülüyorum. Tabuları yıkmak güzel sanıyordum bir vakte kadar, yıkınca anladım ki gölgesinde barınıyormuşum bir çoğunun. Şimdi güneşte kavruluyor masum yanım cayır cayır. Niye kendime bu kızgınlığım? "Adam mı öldürdün" diyorum, "hakka mı girdin, çaldın mı? Kendinle alıp veremediğin ne?" Benim bende sindiremediğim bir şeyler var. Tüm çocuklar gibi erkenden büyüdüm sandım. Oysa ben annemin dizinden, babamın evinden çıktığımda nasıl da fidan nasıl da toymuşum. Yuvamla arama kilometreler koyduğumda "yaparım" dedim. Dünya'nın öteki ucu da olsa yeni yerler görmeye, yeni insanlar tanımaya Afrika'daki bir çocuk kadar açım. Bu niyetle çıktığım yolda ne yeni insanların yüreklerinde o saflığı ne de yeni bir şehirde o samimiyeti buldum. Kazandığım şey hayat tecrübesinden öteye gitmedi ki benim menzilimde yolun başında çok daha huzurlu ufuklar vardı. Fırtınaya bir kere yakalandın mı öyle sağ sağlim çıkamıyormuşsun. Dümeni bir kez kaybettin mi rotana bir daha dönemiyormuşsun. Fakat az kaldı. Benim ömrümün sonuna kadar içimde taşıyacağım bu yaranın kabuk bağlamasına, her gece kan revan oluşumun bitmesine az kaldı. Nihayetinde cehennemden sonra bile  cennetle müjdelenmedik mi? Lakin biliyorum, hayat Tanrı kadar merhametli değil. 





Ben Chopin-Spring Waltz dinleyerek yazdım, belki sizde aynı fonda okursunuz.