6 Mayıs 2017 Cumartesi

TESELLİ


Suların köpük köpük içine dolduğu o dehlizlerin birinde, çok da derine inmeden yakmışım gençliğimi. Beyaza beyaz, siyaha siyah dediğimiz zamanları çocukluğumuzda bırakmış, tüm gelecek sorumluluğunu yaşlılığımıza yaslamış gibiyiz. Hafızamda ekmek almaya giderken uydurduğum şarkıları yahut yalnızca benim bildiğim bir lügatta yazılmış günlüklerimi anımsayıp ağlanacak halime gülüyorum. Tabuları yıkmak güzel sanıyordum bir vakte kadar, yıkınca anladım ki gölgesinde barınıyormuşum bir çoğunun. Şimdi güneşte kavruluyor masum yanım cayır cayır. Niye kendime bu kızgınlığım? "Adam mı öldürdün" diyorum, "hakka mı girdin, çaldın mı? Kendinle alıp veremediğin ne?" Benim bende sindiremediğim bir şeyler var. Tüm çocuklar gibi erkenden büyüdüm sandım. Oysa ben annemin dizinden, babamın evinden çıktığımda nasıl da fidan nasıl da toymuşum. Yuvamla arama kilometreler koyduğumda "yaparım" dedim. Dünya'nın öteki ucu da olsa yeni yerler görmeye, yeni insanlar tanımaya Afrika'daki bir çocuk kadar açım. Bu niyetle çıktığım yolda ne yeni insanların yüreklerinde o saflığı ne de yeni bir şehirde o samimiyeti buldum. Kazandığım şey hayat tecrübesinden öteye gitmedi ki benim menzilimde yolun başında çok daha huzurlu ufuklar vardı. Fırtınaya bir kere yakalandın mı öyle sağ sağlim çıkamıyormuşsun. Dümeni bir kez kaybettin mi rotana bir daha dönemiyormuşsun. Fakat az kaldı. Benim ömrümün sonuna kadar içimde taşıyacağım bu yaranın kabuk bağlamasına, her gece kan revan oluşumun bitmesine az kaldı. Nihayetinde cehennemden sonra bile  cennetle müjdelenmedik mi? Lakin biliyorum, hayat Tanrı kadar merhametli değil. 





Ben Chopin-Spring Waltz dinleyerek yazdım, belki sizde aynı fonda okursunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder