20 Temmuz 2017 Perşembe

ACININ İLACI


Bir illet gecelerime sızıyor ruhun ince çatlaklarından. Son zamanlarda rüyalara dalmaktan ziyade kabuslara batıyorum bataklık misali. Bu ya karanlığın beni içine çekişi ya da içimden çıkma çabasıdır. Çünkü bunca rötarlı bir akla gelişin başka bir kabulü yok hayatımda. İsterdim en azından rüyalarda hırsımı dindirecek sebeplere tutunmayı, isterdim hayatımda ilk defa katil olmayı. Bazı acılar böyledir, hayatta hiçbir şey elin kana değmesini meşrulaştırmaz ama hafızanda bir şeyleri öldürmen gerekiyor kendini diriltebilmen için. Uzun zamandır bunun çabasında kulaç atıp duruyorum. Fiilen yapmış olsam aşmadığım okyanus, uğramadığım ada kalmazdı lakin yerimde sayıp duruyorum nice zamandır. Bundan tek sıyrılış bir ilahi elin beni balçıktan çıkarıp almasıdır. Sonra soruyorum kendime, senin battığın yerden neden seni bir başkası çıkarsın? Böyle geceler düşünüp dururken ya sabahı ediyor, ki bu iyi ihtimaldir benim neznimde; ya da etkisinden kurtulamadığım kabuslara dalıyorum. Hayatımın çarkları böyle işliyor bu aralar, öyle ya da böyle bir sonraki güne kavuşuyorum. İşte umut etmek duygusu insanın toprağında böyle filizleniyor. Göz yaşınla suladığın yarının var oluş sebebi olarak doğuyor yüreğinde. Yaşamın en sevdiğim yanı budur. Düştüğünde kalkacağına, öldüğünde dirileceğine inanır durursun. Nitekim doğrudur da. Yeter ki doğrulmaya inan. Zaten insan dediğin baştan tırnağa seçimlerinden ibaretken neden yanlış yaptın diye sorgulanmaktan ziyade yanlışı neden yaptığının anlaşılmasını ister. Hata bizim için biçilmiş bir kaftan, önümüze dizilmiş yoldan ibarettir. Seni sen yapan düştüğün yerden nasıl kalktığın, devamında yoluna nasıl adım attığındır. Velhasıl bunlar benim kendimi tesellilerim mi yoksa inandığım konular mıdır bilmiyorum. Bazen kendimi yükselmek için dibe vuranlardan, bazen de zirveden yere çakılanlardan varsayıyorum. Benim bir yaram var, herkesin bir yarası var. Gün gelecek sebebini ya içimde öldüreceğim ya da sebep olandaki yarayı göreceğim. Kin de intikam da değil yalnızca adalet istiyorum. 

5 Temmuz 2017 Çarşamba

DÖNÜŞ


Gecenin şerrine bulaştı gündüzlerim. Girmemem gereken ormanlara girip, görmemem gereken kâbuslardan uyandım. Oysa şu yola attığım ilk adımla, verdiğim son nefes arasında evren kadar fark vardı. İlk adımımda içinde bir umut, bin heves taşıyordu küçücük göğüs kafesi. Bir şehre varmadan evvel hep aklıma bana sunabileceği en muazzam manzaralı düşünür, ne zorlukla karşılaşırsam bir akşam üzeri denize döker geçerim sanıyordum dertleri. Gördüm ki hayal kurmak yıkılmadığı müddetçe insanı toyluğa, yıkıldığı an olgunluğa sürüklüyordu. Toydum, olgunlaştım. Tamken tuz-buz olmanın tadına varıp ezilmeden ayağa kalkmam gerektiğini öğrendim. Babama sorsam buna tecrübe der, ben yara diyorum. Çünkü “tecrübe” bulut kadar hafif gelirken lügata “yara” tam da seni öldürmeyecek lakin varlığını hep hissettirecek bir kelime misali. Hayatının ilmek ilmek işlenmiş çeyizi gibi, Tanrının sana verdiği uzuv gibi. Velhasıl insanlar belli coğrafyalar için yaratılmıştır. Şayet ben ne zaman şu kurak toprakları küçük görüp de onca yolu bir deniz için teptiysem o anda gördüm hayatımın ne ince temeller üzerine çakılı olduğunu. Ve mevzunun esasen yol katetmekten ziyade yıkılan hayallerin enkazında kaybolmak olduğunu anladığın an çıkamıyorsun gömüldüğün yerden. Tabulaşmış bir soru vardır ya aklımızda “gitmek mi daha zor yoksa kalmak mı?”. Dönmek derim. Ne gittiğinde umduğunu seyre dalıyor, ne de döndüğünde bıraktığını bıraktığın gibi buluyorsun. Bu dünyada arafta kalmanın provasıdır.  O vakit anladım büyüklüğün esasen ne derece “küçük” olduğunu. Büyüdüğün an annenin koynuna sığmıyor artık yaptığın hatalar. Seni de kapsayan bir merhametin bu dünyada var olmadığını anlıyorsun. Kadere suç atmak da nafile. Önümde hiçbir zaman zorunlu yollar akmadı benim. Seçilecek daima bir başka seçenek, varılacak başka menziller vardı. Fakat ben sürükleniyormuşcasına yaşamaktan ziyade insan olduğumu anarak ilerlemeyi tercih ettim. Canımın yanabileceğini de bilerek lakin küllerimden doğabileceğimin bilinciyle. Bu şuur bana bazen şuursuzluğu aratsa da düştüğüm yerden kendim kalkmayı seviyorum. Hataları şu dünyada hiçbir mabede sığdıramazken içimde sindirmeyi bomboş bir yola tercih ediyorum. Bu mazoşistlikten ziyade yüreği diri tutmanın bir yoludur. O yolda ne kadar yağmur yağarsa yağsın ıslaklığı teninde hissetmezsen güneşli günlerin kıymetini bilmiyorsun. Her adımda heybeme yeni hatıralar koyarak dönüş yolunu arıyorum.